Psikolojik gerilim
filmi Joker'de Joaquin Phoenix'in canlandırdığı Arthur Fleck'i tecrit ve zorbalıktan son derece kötü
etkilenen zihinsel olarak dengesizleşmiş bir adam olarak görüyoruz. Her günü
bir öncekinden daha kötü geçen psikopatik katilin yavaş yavaş deliliğe
yöneldiğini görüyoruz. Joker filmindeki ana karakter, aslında çizgi roman
karakterine dayanan bir profildi ancak
Joker filminin bu son serisinde karakterin karmaşık tıbbi geçmişi
olduğunu görüyoruz. Ancak bu geçmişin bıraktığı derin izleri ve yaraları
iyileştirmek için, kısıtlı imkanları ile sistemde hiç bir dayanak noktası,
kurtuluş yolu veya yardımcı bulamaması gerilimi iyice arttırıyor. Sisteme karşı
içten içe bir isyan baş gösterirken derin geçmişindeki bazı karanlık ve
bastırılmış vahşetin tetiklenmesi ve bir dizi cinayetin başlaması ile gerilim
tırmanmaya başlıyor.
Arthur Fleck'in
Dönüşümü
Kahramanımızı bu kadar hızlı dönüştüren, çevresinden gördüğü
baskı, işsizlik ve yoksul olduğu için karşı karşıya kaldığı baştan savma işe
yaramaz tedavisidir. Aklı hastalarının önceden kestirilemeyen davranışları,
normal insanları korkutan ve onları uzaklaştıran önemli bir etkendir. Beyinde
nörolojik hasarları olan hastalar da toplum tarafından dışlanabiliyorlar. Fakat
bu filmde akıl hastalıklarına karşı bilgisizlik ve ön yargı öne çıkarılmak
istenmiş. Akıl hastalığının iyi anlaşılmadığı vurgulanmış. Anlaşılması zor,
davranışları kestirilemeyen insanlar, daima normal insanları korkutur. Çünkü
insan, güvenlik içinde yaşamak ister. Akıl hastaları, bu güveni yansıtmadığı
için ve alışılmışlığın dışına kolayca çıkabildikleri için tehlikeli
olabilirler. Toplumun kabul ettiği davranışların dışına çıkan her birey,
tehlikelidir. Tıpkı Arthur Fleck
gibi... Bu filmde akıl hastalığının daima şiddeti getireceği görüşü de yer
buluyorsa da filmi psikoloji çerçevesinde değerlendirdiğimizde, bu yönünün
yanlış olduğunu ifade etmek gerekiyor. Delilik her zaman şiddeti
getirmeyebilir. Filmde dikkat edilmesi gereken bir nokta daha var. Aşırı stres,
akıl hastalığı ile birleşirse ortaya çok tehlikeli bir durum ortaya çıkar.
Joker filmi bunu açıkça ortaya koyuyor. Kahramanımız, aşırı gerilim altında
gerçeklikle bağını koparıyor. Stres, günlük yaşamın bir getirisi olmakla
beraber, insanlarda farklı yaralara yol açabiliyor. Geçmişten beri saklı kalmış
ya da bastırılmış karanlık ve korkunç dürtüleri tetikleyebilir. Stres
süreklilik arz etmeye başladığında ve çözüm yolu arayışları sonuçsuz kaldığında
normal insanlarda da normal olmayan davranışlar sergilemeye yol açabilir. Kaldı
ki kahramanımız normal bir insan değil. Onun kesintisiz gerilime gösterdiği tolerans,
fazla dirençli değil.
Akıl Hastalığı
Yoksulluk ve Stres
Joker film
kahramanının bir an için gerçek bir karakter olduğunu düşünelim. Fakat bu
adamın akıl hastası olmadığını da varsayalım. Bu durumda bu adamın kötü iş ve
yaşam koşulları, bu adama cinnet geçirtip cinayet işlemesine yol açar mıydı? Bu
konu tartışılabilir. Bu adam tüm bu baskılar karşısında direncini
koruyabilirdi. Cinayet işlemeyi bir an için düşünse de bu düşünceyi eyleme
geçirmezdi. Her gün kafalarımızın içinde milyonlarca kötü senaryolar gelip
geçer ama sağlıklı insanlar, bu senaryoları içselleştirmezler ve
gerçekleştirmezler. Yani silah çekip adam vurmazlar. Ama akıl hastaları bunu
yapabilirler. Bu ince sınıra dikkat çekilmek istenmiş bu filmde. Kahramanımızın
cinayet işlemesine yol açan şey, akıl hastalığıdır. Stres de bunu
tetiklemiştir. Bu durumun içindeki her akıl hastası aynı cinayetleri işler mi?
Akıl hastalıkları çok çeşitli olduğundan bu sorunun cevabı da hayır olacaktır.
Bir diğer senaryoya bakalım. Joker, akıl hastası iken, Gotam şehrinde iyi bir gelire ve iyi tedavi olanaklarına
sahip olsaydı, cinayetleri işler miydi? Büyük ihtimalle hayır. Pekiyi
kahramanımız, yine aynı kötü ekonomik şartlarda yaşayıp bunca gerilim içinde
debelenirken, akıl hastalığının olmadığını varsayarsak, trendeki 3 saldırganın
o kötü davranışlarına karşılık, belinden tabancayı yine çıkarıp ateş eder
miydi? Büyük ihtimalle ederdi. Bu farklı senaryolar ve çıkarımlar bize
gösteriyor ki, bu adamın canavarlaşmasında 3 önemli etken var. Birincisi kötü geçmişi
ve akıl hastalığı, ikincisi tedavi görecek imkanlarının olmaması ve kötü maddi
durumu, üçüncüsü kendisine silah temin eden kötü çevresi. Kahramanımız,
insanları güldürmek isteyen, stand-up yaparak hayatını kazanmak isteyen biri ve
insanları güldürmeyi başaramıyor. Önünde çok büyük bir engel var. O da büyük
bir komedyen olmak yerine, palyaço olarak geçimini sürdürüyor. Sonuçta yine
insanları eğlendirmek gibi bir misyonu var. Ama güldürmek istediği insanların
buna değmediğini de içten içe düşünmüyor değil. Öte yandan ilaçları satın
alamadığı zaman gerçeklikle ilgisini kaybediyor. Komşu kadınla flört ettiği
sanal bir dünyada yaşıyor. Gerçeklikle karşılaştığında ise bir darbe daha
yiyor. Annesinin de gerçek anne gibi davranmadığını üvey babasının çocuğa zulmetmeyi
göze aldığını öğrendiğinde, içindeki o vahşi varlığın ortaya çıkması artık
kaçınılmaz oluyor.
Normal biri onun yaşadıklarını yaşasaydı belki oda öldürebilirdi.
YanıtlaSil