Pera Palas'ta Gece Yarısı dizi incelemesi

Şark Ekspresi ya da orijinal ismiyle Orient Express, Paris-İstanbul seferini yapmaya başladığında İstanbul’a gelen Avrupalılar için alışkın oldukları lüks yaşamı onlara sunan pek mekan yoktu. Bu amaçla 1892 yılında İstanbul’un meşhur oteli Pera Palas’ın yapımına başlandı. 1895 yılında açıldıktan sonra İstanbul’a gelen Avrupalıların, bir süre boyunca ünlü yazar Agatha Christie’nin ve henüz kurtuluş mücadelesini başlatmamış olan Mustafa Kemal Paşa’nın kaldığı şehrin en popüler mekanlarından biri haline gelmişti.

Netflix, otelin 130. yıl dönümünde, Charles King’in aynı adlı romanından uyarlama yaparak, Pera Palas’ta Gece Yarısı dizisini izleyenlerinin beğenisine sundu. Başrollerini Hazal Kaya, Selahattin Paşalı ve Tansu Biçer’in canlandırdığı yapım gazeteci Esra’nın (Hazal Kaya) otelle ilgili bir yazı yazması için Pera Palas’a gitmesiyle başlayıp, binbir çeşit macera ile devam ediyor.

Dizi genel olarak Esra’nın bir şekilde zaman yolculuğu yaparak gittiği 1919 yılında geçiyor. Yaşadığını rüya zanneden Esra farkında olmadan kaderin çarklarıyla oynayınca, bunu düzeltmek yine ona ve onu aramaya peşinden gelen Pera Palas müdürü Ahmet’e (Tansu Biçer) kalıyor. Yerinden oynayan çarkların Mustafa Kemal ile alakalı olduğunu söylemekten başka elimden bir şey gelmiyor. Bunun üzerine ne desem spoiler olabilir.

Söylediğim gibi dizi 1919 yılı İstanbul’unda geçiyor. Yani Birinci Dünya Savaşı kaybedildikten sonra galip devletlerin, özellikle de İngiltere’nin işgali altındaki İstanbul’da. Ama Pera Palas ve çevresinde pek işgal havası yok, adeta bir Avrupa şehri havasında olan bölge Avrupalı askerler ve zengin Türklerin olağan yaşamını yansıtıyor. Bunun yanında İstanbul’un başka semtlerindeki halkın yaşamına da şahit oluyoruz. Farklı kutuplarda olan bu farklı bölgelerin atmosferini başarılı bir şekilde yansıtmayı başardıklarını düşünüyorum.

Dizide 3 başrolün yanında Engin Hepileri, James Chalmers ve Yasemin Szawlowski gibi önemli rolleri canlandıran oyuncular da yer alıyor. Oyunculuk kalitesinin iyi denecek seviyede olduğunu söyleyebilirim. Selahattin Paşalı ve Tansu Biçer karakterlerinin hakkını başarıyla verirken yan karakterlerdeki oyuncuların çoğu için de benzerini söylemek mümkün. Sadece Hazal Kaya için bir parantez açmak istiyorum. Esra’nın özellikle ilk bölümlerdeki hali aşırı doğal yansıtılmış, zaman yolculuğu yapmış bir gazeteciden ziyade arttırılmış gerçeklik müzesine gelmiş bir çocuk gibi, dizinin atmosferinde biraz sırıtıyor. Ancak bu yönetmen tarafından verilmiş bir karar mı yoksa Hazal Kaya’nın performansında mı düşüklük var karar veremedim doğrusu.

Pera Palas’ta Gece Yarısı ile ilgili değerlendirmem de şöyle. 8 bölümlük sezonun ilk yarısında iyi kurulmuş mekanlar, başarıyla yansıtılmış bir atmosfer varken hikaye bunların yanında zayıf kalıyor. Olayların gelişimi çok beklendik bir yolda ilerliyor ve maalesef sıradan bir televizyon dizisi hikayesinden ileri gidemiyor. Ancak sezonun ikinci yarısı bunu tamamiyle telafi ediyor. Birbiri ardına sıralanan olaylar bu sefer izleyiciyi şaşırtmaya ve düşünmeye sevk ediyor. Özellikle zaman yolculuğu temasını epey iyi kullanmışlar.

Uzun lafın kısası, Pera Palas’ta Gece Yarısı yarattığı dönem atmosferi ve gittikçe açılan anlatımı ile izlemeye değer bir yapım olmuş. 40 dakika civarındaki süresi ve boş sahnelerin pek olmaması da akıcı bir izleme olmasını sağlıyor. Güzel bir vakit geçirmek isteyen dizi severlerin kaçırmamasını tavsiye ederim.